Temel Formlar Bile Evrimle Açıklanamıyor Kara Canlıları Nasıl Varoldu?

Evrimciler kara canlılarının, sudan karaya geçerek sürüngenlere dönüşen balıklardan türediğini iddia ederler. Bu ve benzeri iddialar, evrimcilerin gerçeklerden ne derece uzak bir hayal dünyasında yaşadıklarının somut bir göstergesidir.

Bu iddiaya göre fosil kayıtlarında sudan karaya geçişi gösteren sayısız ara-geçiş formu fosili olması gerekirdi. Oysa evrimcilerin elbette her konuda olduğu gibi bu konuda da ellerinde hiçbir kanıtları yoktur.

Onları böylesine dayanaksız bir iddiaya sürükleyen sebep, yaşı 410 milyon yıl olarak hesaplanan bir balık fosiliydi. Cœlacanth adı verilen bu balık birçok evrimci kaynakta, ilkel bir akciğere, gelişmiş bir beyne, karadan çıkmaya hazır bir dolaşım ve sindirim sistemine, hatta ilkel bir yürüme şekline sahip bir ara-geçiş formu olarak tanıtıldı. Bu anatomik yorumlar 1930'lu yılların sonuna kadar bütün bilim çevrelerinde tartışmasız kabul edildi. Balık sudan karaya geçişi kesinlikle ispatlayan somut bir ara geçiş formu olarak sunuluyordu.

Ancak 22 Aralık 1938'de Hint Okyanusu'nda çok ilginç bir keşif yapıldı. Yetmiş milyon yıl önce soyu tükenmiş bir ara geçiş formu olarak tanıtılan Cœlacanth ailesinin canlı bir üyesi okyanusun açıklarında ele geçti! Yok olmuş bir ara geçiş formu olarak sunulan canlının "kanlı-canlı" bir örneğinin bulunması, evrimciler açısından büyük bir şoktu kuşkusuz. Evrimci paleoantropolog J. L. B. Smith, "yolda dinozora rastlasaydım, daha çok şaşırmazdım" 21 demişti.

İlerleyen yıllarda Cœlacanth başka bölgelerde de defalarca yakalandı. 1939'da Chalumnea Nehri açıklarında ve Madagaskar kıyılarında, 1952 ve 1953'de Komor Adaları'nda olmak üzere kırktan fazla canlı Cœlacanth ele geçti.

Bunun üzerine, Cœlacanth'ın popülaritesi bir anda yok oldu. Hitching bu durumu şöyle açıklıyor:

Eski formlarından hiçbir farklılık sergilemeyen, doğal deniz ortamına tam adapte olmuş ve karaya çıkmaya hiç eğilim göstermeyen birkaç düzine Cœlacanth ele geçirilince, bu tür, derhal ara geçiş formu olarak gösterildikleri ders kitaplarından çıkarıldılar.22

Bundan sonda da evrimcilerin "sudan karaya evrimleşme" konusunda öne sürebilecekleri hiçbir ciddi delilleri olmadı.

Kuşlar Nasıl Ortaya Çıktı?

Evrimcilerin bir diğer fantezisi de kuşların meydana gelişi hakkındadır: Canlıların sudan karaya geçmelerinden sonra bunlardan bir kısmının da kanatlanarak kuşlara dönüştüklerini öne sürerler. Oysa, kara canlılarından tamamen farklı bir yapıya sahip olan kuşların hiçbir vücut mekanizması kademeli evrim modeli ile açıklanabilir durumda değildir. Her şeyden önce kuşu kuş yapan en önemli özellik, yani kanatlar, evrim için çok büyük bir çıkmazdır. Türk evrimcilerden Engin Korur, kanatların evrimleşmesinin imkansızlığını şöyle itiraf eder:

Gözlerin ve kanatların ortak özelliği ancak bütünüyle gelişmiş bulundukları takdirde vazifelerini yerine getirebilmeleridir. Başka bir deyişle, eksik gözle görülmez, yarım kanatla uçulmaz. Bu organların nasıl oluştuğu doğanın henüz iyi aydınlanmamış sırlarından birisi olarak kalmıştır...23

Görüldüğü gibi, kanatların bu kusursuz yapısının nasıl olup da birbirini izleyen tesadüfi mutasyonlar sonucunda meydana geldiği sorusu tümüyle cevapsızdır. Bir sürüngenin ön ayaklarının, genlerinde meydana gelen bir bozulma (mutasyon) sonucunda nasıl kusursuz bir kanada dönüşeceği asla açıklanamamaktadır.

Bunların ardından bir soru daha akla gelir: Tüm bu akıl ve mantık dışı hikayeyi doğru saysak bile, bu hikayeyi doğrulaması gereken çok sayıda "tek kanatlı", "yarım kanatlı" fosil neden aksi gibi bir türlü bulunamamaktadır?

Ayrıca, bir kara canlısının uçabilmesi için sadece kanatlarının olması da yeterli değildir. Kara canlısı, kuşların uçmak için kullandıkları diğer birçok yapısal mekanizmadan yoksundur. Örneğin, kuşların kemikleri kara canlılarına göre çok daha hafiftir. Akciğerleri çok daha farklı bir yapı ve işleve sahiptir. Değişik bir kas ve iskelet yapısına sahiptirler ve çok daha özelleşmiş bir kalp-dolaşım sistemleri vardır. Bu özellikler, uçabilmenin, en az kanatlar kadar gerekli olan ön şartlarıdır. Canlının uçabilmesi için tümü birlikte ve aynı anda gerekli olan bu mekanizmalar, yavaş yavaş, "birikerek" oluşamazlar. Kara canlılarının hava canlılarına dönüştüğü teorisi bu nedenle tamamen bir safsatadır.

Evrim teorisinin, karadan havaya geçiş açmazında doğurduğu tartışmaların odağını "Archæopteryx" adı verilen kuş fosili oluşturur. Evrimcilere göre, 150 milyon yıl yaşındaki bu fosil, karadan havaya geçişin en büyük kanıtıdır. Evrimci paleoantropologlar bu canlının iskelet yapısını Velociraptor ve Dromeosaur ismi verilen küçük yapılı dinozorlara benzetirler. Bu sebeple bu canlının dinozor-kuş bağlantısını sağlayan ara geçiş formu olduğunu iddia ederler.

Archæopteryx'in dinozorlarla kuşlar arasında bir ara-geçiş formu olmadığının en açık kanıtı, uçabilmesidir. Çünkü Archæopteryx'i bir ara geçiş formu olarak tanımlayanlar, onun hala sürüngen özelliklerine sahip olan ve dolayısıyla henüz uçamayan bir canlı olduğunu öne sürerler. Konuyla ilgili en önemli uzmanlar sayılan Storris Olson ve Alan Fediccua, Archæopteryx üzerinde yaptıkları anatomik çalışmalar sonucunda, bu kuşun rahatlıkla uçabileceğini açıklamaktadırlar.24

Kısacası Archæopteryx, kesinlikle yarı sürüngen-yarı kuş bir canlı (vücudunun yarısı tüylerle, yarısı pullarla kaplı tam olarak uçamayan, ancak havada süzülebilen hayali bir ara geçiş formu) değildir. Tam olarak uçamadığı iddiaları geçersizdir: Hayvan bildiğimiz kuşlar gibi uçabilen sıcakkanlı bir kuştur.

Archæopteryx'ten Daha Eski Kuş Fosilleri

Evrimciler, Archæopteryx'i bir ara geçiş formu olarak sunarken, onun dünyada yaşamış en eski kuş-benzeri canlı olduğu kabulünden yola çıkmışlardı. Oysa kendisinden çok daha eski tarihli bazı kuş fosillerinin bulunması, Archæopteryx'i kuşların atası konumundan kesin olarak uzaklaştırdı. Hem de bu kuşlar, Archæopteryx'e## atfedilen sözde sürüngen özelliklerinin hiçbirine sahip olmayan, tam anlamıyla "düzgün" kuşlardı.

Sözkonusu fosillerin en önemlisi, yaşı 225 milyon yıl olarak hesaplanan Protoavis'ti. İlk olarak Nature dergisinin Ağustos 1986 tarihli sayısında, "Fosil Kuş Evrimsel Hipotezleri Sarsıyor" başlıklı makalede varlığı duyurulan Protoavis fosili, kendisinden 75 milyon yıl daha yaşlı olduğu Archæopteryx'in kuşların atası olduğu iddiasını çürüttü. Anatomisi üzerinde yapılan incelemeler Protoavis'in mükemmel olarak uçabildiğini gösteriyordu. Bu bulgudan sonra Archæopteryx'in uçan kuşların atası olduğu iddiası tam anlamıyla sarsıldı ve geçerliliğini de yitirdi. Ayrıca Protoavis'in evrimciler tarafından hesaplanan yaşı o kadar eskiydi ki, bu kuş, yine evrimci kaynakların verdiği tarihlere göre, yeryüzündeki ilk dinozorlardan bile daha yaşlıydı. Bu ise, kuşların dinozorlardan evrimleştikleri teorisinin kesin olarak çökmesi anlamına geliyordu.

Dahası, Protoavis'ten sonra, 1995 yılında Çin'de Archæopteryx ile aynı yaşta (yaklaşık 140 milyon yıllık) ve günümüzdeki kuşlardan yapısal olarak hiçbir farkı olmayan bir başka kuş fosili bulundu (Confuciusornis). Yine Çin'de Kasım 1996'da bulunan bir başka kuş fosili, ortalığı daha da karıştırdı. Liaoningornis isimli bu kuşun varlığı Hou, Martin ve Alan Feduccia tarafından Science dergisinde yayınlanan bir makaleyle duyuruldu. Liaoningornis, günümüz kuşlarında bulunan uçuş kaslarının tutunduğu göğüs kemiğine sahipti. Diğer yönleriyle de bu canlı günümüz kuşlarından farksızdı.

Discover dergisindeki bir makalede şöyle deniyordu: "Kuşların kökeni nedir? Bu fosil (Liaoningornis), bunun dinozorlar olmadığını söylüyor." 25

Archæopteryx'le ilgili evrimci iddiaları çürüten bir başka fosil ise "Elolulavis" oldu. Archæopteryx'ten 30 milyon yıl daha yaşlı olan Elolulavis'in kanat yapısının aynısı, günümüzde yavaş bir şekilde uçan kuşlarda görülüyordu. (Bu özellik, kuşun manevra kabiliyetini önemli ölçüde arttırmakta, kalkarken ve konarken ek kontrol olanağı sağlamaktadır.) Bunun anlamı, Archæopteryx'ten 30 milyon yıl daha yaşlı sayılan bir kuşun, çok "profesyonel" bir biçimde uçabildiğiydi.26

Bu bilgilerin ışığında Archæopteryx veya ona benzeyen diğer kuşların birer ara geçiş formu olmadıkları kesin bir biçimde ispatlanmış oldu.

DİPNOTLAR:

21 Jean Jacques Hublin, The Hamlyn Encyclopædia of Prehistoric Animals, New York: The Hamlyn Publishing Group Ltd. 1984, s. 120.

22 Francis Hitching, The Neck of the Giraffe: Where Darwin Went Wrong, New York: Ticknor & Fields 1982, s. 32.

23 Engin Korur, "Gözlerin ve Kanatların Sırrı", Bilim ve Teknik, Ekim 1984, Sayı 203, s. 25.

24 Storris L. Olson & Alan Fedducia, "Flight Capability and the Pectoral Girdle of Archæopteryx", Nature, 15 Mart 1979, Sayı 278, s. 248.

25 Old Bird, Discover, 21 Mart 1997.

26 Shipman Pat, "Birds Do It... Did Dinosaurs?" New Scientist, 1 Şubat 1997, s. 28.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yeryüzünde Hayat Aniden ve Çok Çeşitli Biçimlerde Ortaya Çıkmıştır

Yaratılış ve Göz